Evsey Domar’ın kölelik teorisi tarımsal köleliğin kökenlerine ilişkin ekonomik bir modeldir. Teori, Evsey Domar tarafından 1970 yılında “Köleliğin ya da Serfliğin Nedenleri: Bir Hipotez” başlıklı ufuk açıcı makalesinde sunulmuştur. Domar’a göre teori ilk defa 16. ve 17. yüzyıllar Rusya’sının tarihini incelerken Kliuchevsky tarafından ileri sürülmüştür. Domar’ın katkısı ise teoriyi canlandırmak ve daha geniş bir uygulanabilirlik kazandırmaktır.
Domar’ın Kliuchevsky’den aldığı Rusya’nın durumuna ilişkin açıklamaları şu şekilde: 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya komşularıyla çetin savaşlara girişti. Bu savaşlar vergilerle finanse edilemeyecek kadar büyük ordulara olan ihtiyacı doğurdu. Devlet bu problemin üstesinden gelmek için hizmet sunmaları karşılığında pomest’e denilen arazileri askerlere verdi. Askerler arazilerin kullanımını özgür çiftçilere vermeleri karşılığında yaşamlarını idame ettirmelerine olanak sağlayacak toprak rantını elde ettiler. Fakat, sistem emek kıtlığı nedeniyle beklendiği gibi çalışmadı. Arazi sahipleri arasındaki rekabet ve çiftçilerin yeni fethedilen topraklara göçü nedeniyle askerler için durum daha da kötüleşti. Kısmen artan baskılar nedeniyle, kısmen başka sebeplerden, devlet giderek çiftçilerin özgürlüğünü kısıtlamaya başladı ve nihayet 17. yüzyılın ortalarına doğru özgür çiftçiler serflere dönüştü.
Domar bu açıklamaları daha genel bir ekonomik modele dönüştürmek için üç varsayımda bulunur:
1- Emek ve toprak tek üretim araçlarıdır.
2- Toprak tektip kalitede ve her yerde bulunabilir.
3- Emeğin marjinal ve ortalama verimliliği sabit ve eşit(Emeğin toprağa uygulanmasında sabit getiri).
Bu şartlar altında toprak sahipleri arasındaki rekabet işçi ücretlerini öyle bir seviyeye yükseltir ki toprak rant üretemez. Bütün topraklar aile çiftliklerinden oluşur çünkü işçi çalıştırmak kârlı değildir. İşçi ya da kiracı kendi çiftliğinde ne kazanacaksa aynı ücreti ya da geliri kazanır. Dolayısıyla, toprak sahibi için herhangi bir rant kalmaz.
Bu durumda devlet tarafından oluşturulması planlanan askeri birlik tek başına ekonomik güçlerle desteklenemez. Fakat, devletin yine de çalışmayan bir toprak sahipleri sınıfı yaratmakta kararlı olduğunu varsayalım. İlk adım olarak, toprağın mülkiyet haklarını sadece bu sınıfa verebilir. Çiftçiler, toprak sahibi için çalışmak zorunda kalacaksa da çiftçiler özgürce hareket edebildiği için rekabet yine ücretleri yükseltecek ve toprak rant üretemeyecek. Bu yüzden ikinci adım çiftçilerin özgürce hareket etmelerini engellemek olacaktır. İşçinin toprağa ya da toprak sahibine bağlanmasıyla rekabet işlemez hale gelir ve toprak sahipleri sadece topraktan değil işçiden de asgari geçim düzeyinin üstündeki gelirine el koyarak bir rant elde eder.
Özetlemek gerekirse tarımsal kölelik yüksek bir toprak/emek oranının bir sonucudur. Ancak gerçek dünyadaki kurumsal yapı hükümetin politik kararlarına bağlıdır. Fakat devletin harici bir değişken olarak teoriye katılması aynı zamanda teorinin en zayıf noktalarından birinin oluşmasına sebep olur. Çünkü teori toprak/emek oranındaki değişimlerin çiftçilerin toplumdaki pozisyonunu nasıl etkileyeceğini öngöremez.
Toprağın sabit tutulduğunu ve nüfusun arttığını varsayalım. Ücretler düşeceği için çiftçilerin ekonomik durumları kötüleşecek fakat aynı zamanda toprak sahipleri de çiftçilerin özgürlüğünü elinden almak için daha az teşvike sahip olacak. Şimdi nüfusun arttığını varsayalım, işçi ücretleri yükselecek ve çiftçilerin özgürlüklerini kısıtlayan bir hükümet müdahalesi olmazsa çiftçiler sadece daha iyi durumca olacak. Görüldüğü gibi toprak/emek oranındaki birbirine bütünüyle zıt değişimler, devlet müdahalesi söz konusu olmadığı sürece, emek kurumu için aynı sonuçları doğurur.
Domar’ın teorisiyle ilgili başka bir sorun da tarihsel gerçeklerle yeterince uyumlu olmamasıdır. Bu tarihsel örneklerden biri 14. yüzyıldaki Kara Ölüm salgınına müteakip köleliğin Batı Avrupa’ya geri dönmemesidir. 13. yüzyılın sonlarına doğru Batı Avrupa’daki artan nüfus köleliğin zayıflamasına yol açmıştı. Fakat, 14. yüzyılın ortalarında Kara Ölüm’ün gelişiyle Avrupa nüfusu sert bir şekilde düştü. Bu toprak/emek oranında keskin bir yükselmeye yol açmasına rağmen kölelik Batı Avrupa’ya geri gelmedi. Domar’ın teorisi bunun sebebini açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Kölelik ne zaman kalkar?
Köleliğin sıklıkla teknolojinin gelişimiyle daha da artan özgür işçinin üstün verimliliği nedeniyle kalktığı düşünülür. Domar bu soruya cevap vermek için özgür işçinin net ortalama verimliliğinin(Vö) köleninkinden(Vk) kayda değer ölçüde daha büyük olduğunu varsayarak başlar.
Bu durumda köleliği kaldırmak toplumun çıkarınadır fakat köle sahibinin çıkarına olmak zorunda değildir. Köle sahibi sadece kâr motivasyonuyla hareket eder. Köle sahibi işçi ve kölenin verimliliği ve işçinin ücretiyle(Üö), kölenin asgari geçim masraflarını(Ük) karşılaştırarak bir karar verecektir. Vö - Vk > Üö - Ük olmadığı sürece kölelerini serbest bırakmayı reddedecektir.
Yeni teknolojilerle ve sermaye birikimiyle ekonomi geliştikçe Vö ve Vk arasındaki farkın daha da açılmasını bekleyebiliriz. Fakat, aynı sebeplerle işçi ücretleri de artacaktır ve bunlar kölenin bakım masraflarının artmasını gerektirmeyebilir. Dolayısıyla teknolojik ilerleme ve sermaye birikiminin zorunlu olarak köleliğin kârlılığını düşüreceğini ve kölelik kurumunun ilgasına yol açacağını söylemek mümkün değildir.
Şaşırtıcı bir biçimde teknolojik ilerleme ve sermaye birikiminin çok düşük seviyelerde olduğu geleneksel toplumlarda köleliğin kaldırılması çok daha yüksek ihtimaldedir. Bu tür bir toplumda nüfus arttıkça emeğin marjinal ürünü asgari geçim düzeyine kadar iner. Dolayısıyla işçi ücretleri ve kölelerin asgari geçim masrafları arasındaki fark neredeyse kapanabilir. Buna ek olarak özgür işçilerin daha az can sıkıcı ve verimliği olduğu da düşünüldüğünde köle sahipleri özgür işçileri, kölelere tercih etmeye başlayabilir.
Referanslar:
1-Domar, E.D., 1970. The Causes of Slavery or Serfdom: A Hypothesis, The Journal of Economic History, 30:18-32
Comments